Türk Ocakları İstanbul Şubesinin 2016-2017 104.yıl konferansları 25 Kasım 2016 Cuma günü Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Musa Yıldız'ın “Hoca Ahmed Yesevi'yi Anlamak” konulu konferans ile devam etti.

Profesör Doktor Musa Yıldız, Türk'ün asırlık ocağında kurucu atamız; Türklüğümüzün ve Müslümanlığımızın fikir hocası Ahmed Yesevi'yi konuşma imkanı bulduğu için teşekkür ederek sohbetine başladı. Anmaktan ziyade, anlatmak üzere toplanılan sohbetimizde, Hoca Ahmed Yesevi'nin mühim bir kişilik ve her şeyden evvel tüm dünyanın kabul etmekten geri duramayacağı bir hoşgörü timsali olması sebebiyle, Unesco tarafından da adına bir anma yılı kabul edilmesinin altında yatan sebepler dile getirildi. Türkiye tarihinde, büyük şair Yahya Kemal'in "Ahmed Yesevi'ye bir bakın, göreceksiniz; bizim milletimizi onda bulacaksınız" sözleri sayesinde, Yesevi'yi akademik anlamda ele alan ve bir nebze tanıtılmasını sağlayan Fuad Köprülü'den itibaren, Kemal Eraslan ve karşılaştığı Uygur Türk'ü amcanın Doktor Hayati Yüce'ye Divan-ı Hikmet'in yazma nüshasını vererek, " bu Hikmeti Anadolu'da yaygınlaştır" sözü ile duyduğu manevi bir istek ile tekrar çalışılarak devam eden Yesevi araştırmalarının, Hoca Ahmed Yesevi Üniversitesi ile daha da ileriye taşınarak; geçmişten günümüze ışık tutmak mahiyetinde konunun her fırsatta ele alındığı vurgulandı.

"Onu anlatmak saatler günler alır. Yetiştirdiği talebeleriyle günümüze kadar yaşadı. Manevi olarak da, Türklük ve Müslümanlık varolduğu sürece Yesevi'nin ışığı bizi aydınlatmaya, ruhumuzu ferahlatmaya devam edecek. 850 yıl geçmesine rağmen yaşadığı topraklardan tuttuğu ayna ile bugün İstanbul'da, onun felsefesi ile kurulmuş kutlu bir ocakta kendisini anıyoruz. " sözleri ile konuşmasına devam etti.

"Türkistan civarında yaygın olarak dile getirilen ' Mekke'de Muhammed Türkistan'da Hoca Ahmed' sözü de Yesevi'nin ne denli önem arz ettiğini gözler önüne seriyor. Genç yaşlarda annesi ve babasını kaybeden Yesevi Hazretlerinin manevi dayanağı esasında Hz. Muhammed'dir. Menkıbelere göre, bir gün gazvelerin birinde aç kalan sahabe, Hz. Muhammedin’in huzuruna gelip yiyecek ister. Hz. Muhammed’in (s.a.v) duası üzerine Cebrail (a.s) cennetten bir tabak hurma getirir. Ashab, hurmaları paylaşırken bir hurma tanesi yere düşer. Cebrail (a.s) Resulullah’a hitaben, yere düşen hurmanın O'nun ümmetinden birine ait olduğunu bildirir. Hz. Muhammed (s.a.v) 'bu hurmayı sahibine kim teslim edecek?' diye sorunca Arslan Baba , o göreve talip olduğunu bildirir. Hz.Resulûllah, hurmayı Arslan Baba’ya emanet eder ve hurmanın sahibini nerede bulacağını, onu nasıl yetiştireceğini anlatır. Bunun üzerine Arslan Baba, nice yüzyıl sonra Uluğ Türkistan'ın kalbi Yesi’ye gelir ve Ahmed’i çocuklarla oyun oynarken bulur. Ona henüz bir şey söylemeden, Ahmed emaneti kendisine teslim etmesini ister.

Arslan Baba, hurmayı çıkarıp verir. Bu silsile ile Hoca Ahmed Yesevi, manevi görevine başlamış bulunur. " şeklinde bilgi aktararak, Yesevi Hazretlerinin manevi görevi üzerinde durdu.

O dönemin ilim merkezi, 600 bin talebenin olduğu Buhara'ya gidip orada medrese kuran Yesevi'nin, geleceğe yön verecek, bozkırlardan hudutlara at koşturacak atalarımızı, büyük ecdadımızın şanını yürütecek alplerimizi, onlara eğitim vererek Alperen yaptığını ve Anadolu'ya gönderdiğini, Uluğ Türkistan'dan yansıyıp Anadolu'ya ışık veren aynanın da bize Yunus Emreler, Hacı Bektaş-ı Veliler olarak tezahür ettiğini belirtti. "O bir ideal adamıydı, Fuad Köprülü'nün ifadesiyle ideali de 99 bin talebe yetiştirmekti. Kurucu atamızın talebe yetiştirirken dikkat ettiği bir davranışı var; vaktini çok iyi kullanmak. Ahmed Yesevi dava adamı, dert adamı idi. Zaten kendisi diyor ki, 'Dertsiz insan insan değil bunu anla, aşksız insan hayvan cinsi bunu dinle.' Onun manevi nefesi buralarda devam ediyor..63 yaşında haddi aşmış olduğunu söyleyip bir halvethane yaptırıyor ve geceleri halvet halinde oluyor. 3te birini tam manasıyla ibadet ile geçiriyor, bir kısmında ise muallimlik görevini yapıyor, kilim işler gibi, nakış işler gibi talebelerini yetiştiriyordu. Vaktinin kalan kısmında ise kaşık ve kepçe yontup onu satıyordu. Kimsenin sırtından geçinmek gibi bir durum içerisine girmedi Yesevi, o vaktini en doğru şekilde kullananlardandı." şeklinde konuştu.

Sohbetin devamında, Divan-ı Hikmet'ten bahseden Musa Yıldız, Yesevi'nin bizlere çok önemli bir eser bıraktığını vurguladı. " Hikmet dedi çünkü; hikmetle konuşmayı Allahü Teala emretmişti. Peygamberimize Allah hikmet emretti, Hoca Ahmed Yesevi de onu örnek aldı ve en önemlisi bunu Türkçe yaptı. Göçebe yaşamamız sebebiyle, Talas Savaşı’ndan sonra çok büyük kitleler halinde Müslüman olunamamıştı. Ne zaman ki Yesevi geldi; dergahından yetiştirdiği talebelerine İslamı Türkçe anlattı, talebeler hikmetleri Türkçe anladı, Türkçe yaydı, işte o zaman büyük kitleler halinde Müslüman olduk. Yesevi hazretlerini farklı yapan, muhatabının dili ile hikmet söylemesi idi. 'Ayet - hadis manası Türkçe olsa duyarlar, Anlamına erenler başın eğip uyarlar.' dizeleriyle de Türkçeye olan sevgisini gözler önüne sermiştir. " sözleriyle sohbetini sonlandırdı.

Dinleyicilerin sorularını da cevaplayan Prof. Dr. Musa Yıldız'a katılımlarından dolayı ocağımız yayınları takdim edildi. Prof. Dr. Musa Yıldız bu güzel konferansı düzenledikleri için Türk Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Cezmi Bayram’a teşekkür ederek, Başkanlık Yayınlarından ‘Divan-ı Hikmet’ kitabını hediye etti.