
AZERBAYCAN MİLLȊ ŞAİRİ ŞEHİT AHMET CEVAD’I ANMA PROGRAMI
Türk Ocakları İstanbul Şubesi Azerbaycan Milli Marşı’nın Şairi Şehit Ahmet Cevad’ı Anıyor
Türk Ocakları İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen Azerbaycan Millî Marşı’nın Şairi Şehit Ahmet Cevad Anma Programı, 20 Şubat 2018 Salı günü 19.00’da, Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde, Doç. Dr. İsmail Türkoğlu, Arş. Gör. Emre Kurban ve Azerbaycan Milletvekili Garine Paşayeva’nın konuşmacı olduğu konferansta anılacaktır. Ayrıca Azerbaycan Devlet Sanatçısı Nuriye Hüseyinova, Ahmet Cevad’ın şiirlerinden bestelenmiş eserlerinden mürekkep bir konser verecektir.

Geleneksel hale gelen Türk Ocakları İstanbul Şubesi Cuma sohbetlerinde 23 Şubat 2018 tarihinde eski gençlik kolu üyemiz olup şu an yönetim kurulunda bulunan Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. S. Çağrı Kocakaplan, İktisadi Bireyin Türk Atasözleri ile Yorumu başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi.
Sayın Kocakaplan, konuşmasında “Homoekonomikus'un Gerçekliğini Sorgulamak: Türk Atasözlerinde İnsan Manzaraları” isimli makalesinden yola çıkarak deyimler ve atasözleri ile geçmişteki toplumsal yapının çözümlenmesi konusunu ele aldı. Ardından atasözlerinin birbiriyle olan ilişkilerini ve çelişkilerini çeşitli örneklerle gösterdi. Ayrıca toplumsal kesimin ağırlıklı olarak iktisadi yönden yansımalarını atasözleri üzerinden değerlendirdi. Konferans, soru-cevap etkinlikleriyle birlikte bir söyleşi şeklinde ilerledi.

Türk Ocakları İstanbul Şubesinin düzenlediği ve geleneksel hale gelen Cuma Sohbetleri’nde 9 Şubat 2018 tarihinde İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cezmi Eraslan, “Ölümünün 100. Yılında Sultan 2. Abdülhamit Han” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Katılımcılar, Sn. Eraslan’ın verdiği bilgilerle 2. Abdülhamit Han hakkındaki pek çok soruya yanıt bulma fırsatına erişti.
Sn. Eraslan konuşmasında şu noktalara temas etmiştir: “2. Abdülhamit Han, maddi ve manevi, içeriden ve dışarıdan gelen sıkıntılara rağmen devletin bekasını düşünmüş ve böylece 33 yıl boyunca devletin lideri konumunda birçok badirelere engel olmuştur. Mandacı aydınlara karşı devletine olan inancı tam, istiklal ve birlik düşüncesinde olan Han, bu zihniyetle devlet idaresini sürdürmüştür. Ayrıca, Türk modernleşmesinin yapılabilmesi için adımlar atmıştır. Bu hususta atılan iki büyük adımın 1. Meşrutiyet (1876) ve 2. Meşrutiyet’in (1908) ilan edilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Bunların yanısıra, halen daha büyük sıkıntılar çektiğimiz ve sistem arayışında olduğumuz eğitim sorununa açıklık getirmiştir. Dualist toplum için uygun milli bir sisteme ihtiyacımız olduğunu vurgulamıştır.
Prof. Dr. Cezmi Eraslan, eğitim gibi 2. Abdülhamit Han zamanındaki sıkıntıları dinleyicilere örnekler üzerinden, somutlaştırarak anlatmıştır. Konuşmasını, devletin yaşamını sürdürmesi ve müreffeh olması için çalışan devlet büyüklerine şükranlarını sunarak sonlandırmıştır.

Zeytin Dalı Harekâtı başladığında Türk Tabipler Birliğinin yayınladığı bildiride; PKK, PYD gibi terör örgütlerinin Türkiye’nin varlığına ve birliğine yönelik saldırıları görmezden gelinmiş ve “Savaş, bir halk sağlığı sorunudur.” denilerek Türk devletinin terör koridoruna karşı başlattığı harekât, alenen hedef alınmıştır. Bu gibi çevrelerin, her nedense PKK’nın hendek-barikat çatışmalarında da benzer bir tutum takındığı, kamuoyunca iyi bilinen bir husustur. Türk milletinin büyük çoğunluğu gibi Türk Ocakları da bu tür beyanlar karşısında haklı tepkisini ortaya koymuş ve devletin bekası ve milletin birliği için yürütülen mücadeleye tam destek vermiştir.
“Türk” ve “Türkiye” kavramlarına alerjisi olan bölücü çevrelere destek veren bu gibi açıklamaların milletimizde doğurduğu infial karşısında devlet, hukuk içerisinde gerekli yaptırımları uygulamalıdır. Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Türk Tabipler Birliğinin adındaki “Türk” kelimesinin Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılabileceğine dair açıklaması, yeni bir tartışmaya sebep olmuştur. Türk Ocakları olarak bu gibi meslek kuruluşlarını kontrol altına alan malum çevrelere karşı hukuk devleti kuralları içinde yaptırımların uygulanmasının ve meslek kuruluşlarının temsilcilerinin belirlenmesinde demokratik katılımın önündeki engellerin kaldırılmasının doğru bir yaklaşım olacağı; ancak bu vatanın, devletin ve milletin kimliğini tanımlayan “Türk” ve “Türkiye” kelimelerinin, millî ve milletlerarası zeminlerde temsil kabiliyetine sahip olmaları hasebiyle, bu kuruluşların adlarından çıkarılmasının büyük bir yanlış olacağı yönündeki kanaatimizi, Türk milleti ile paylaşmayı görev biliyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.
TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ

BİLDİRİ ÇAĞRISI
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı
(93 HARBİ)
-Vatan Neresi?-
Uluslararası Sempozyum
1-2 Kasım 2018
XIX. yüzyıl devletlerarası sömürge yarışının hızlandığı, yeni güç mücadelelerinin yoğun yaşandığı ve dünya siyasetinin yeniden şekillendiği bir devir olmuştur. Bu sömürge yarışı ve güç mücadelesinde, “Büyük Güçler” sömürü alanlarını genişletmeyi amaçlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altındaki toprakların hammadde bakımından zenginliği, konumları ve önemli sömürgelere giden bir yolda bulunmaları, bu müstemleke yarışında ve güç mücadelesinde yeni veçheler ve cepheler ortaya çıkarmıştır. Özellikle İtalyan Birliği ve Alman Devleti’nin kurulmasıyla birlikte 1815’den itibaren sürdürülmeye çalışılan “Avrupa Güç Dengesi” bozulmuştur. Yeni güç dengelerinin ortaya çıkması dönemin büyük güçlerini, Osmanlı Devleti üzerinde farklı politikalara, ekonomik, siyasi ve askeri üstünlük kurma planlarına yöneltmiştir. Bu politikalar güç dengelerine ve ittifaklara bağlı olarak farklılaşmıştır. Nitekim XIX. yüzyılın başlarında Fransa’nın Kuzey Afrika politikası ve Rusya ile yapılan savaşlardaki toprak kayıpları, Osmanlı Devleti’ni devletlerarası mücadelenin odağı haline getirmiştir. Osmanlı Devleti ise bu süreçte büyük güçlerin kendisiyle ilgili amaçlarını engellemeye çalışmıştır.
Bu yüzyılın ortasında 1853-1856 Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yanında Rusya’ya karşı savaşan İngiltere ve Fransa’nın esas amacının Türkleri Ruslara karşı korumak olmadığı açıktır. Zira bu savaş neticesinde İngiltere ve Fransa bir taraftan büyük rakip olarak gördükleri Rusya’ya darbe vurmak ve diğer taraftan Osmanlı Devleti’ni de Paris Antlaşması ile kendi kontrolleri altına almak istenmişlerdir. Ayrıca Kırım Savaşı ile borçlandırılan Osmanlı Devleti, borcunu ödeyemeyecek duruma düşmüş ve 1875 yılında ekonomisinin iflasını ilan etmiştir.