Aziz Türk Milleti!
Bundan 80 yıl önce ebedî âleme göç eden, Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gündelik siyasi tartışmaların ve kutuplaşmanın bir nesnesi hâline getirilmesi, bir cenah tarafından hakarete uğraması, samimi duygularla onu sevenler hariç, bir kesim tarafından da kendi siyasi çıkarları için kalkan yapılması kesinlikle kabul edilemez.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanlığı makamında oturan zatın, 10 Kasım’dan bir gün önce (9 Kasım), Mustafa Kemal Atatürk’e ve Millî Mücadele’ye düşmanlığını açıkça ilan eden bir kişiyi resmî kıyafeti ile ziyaret etmesi, kesinlikle tevili mümkün olmayan bir harekettir. Yapılan açıklamada ziyaretin, “tamamen insani duygularla yapılmış bir hasta ziyareti” olarak tanımlanması, maşerî vicdanda kabul görmemiştir. Aynı Diyanet İşleri Başkanlığının 9 Kasım Cuma günü okunan hutbede, Cumhuriyet’in kurucusundan bir cümle ile olsa bile söz etmemesi de dikkate alındığında, bu hareketin açıklamadaki gibi “masum” bir ziyaret olmadığı açıktır.
Türkiye’nin çok ciddi gelişmeler yaşadığı, coğrafyamızın paramparça edilmek istendiği bu günlerde; 1990’larda bu ülkenin enerjisini büyük ölçüde tüketen “laik-antilaik” tartışmalarını yeniden alevlendirmekten başka bir işe yaramayacak olan bu eylemlerin sorumluları hakkında gereği yapılmalıdır.
Yaklaşan mahallî seçimlerde belirli kitlelerin oylarına göz kırpmak için bu milletin kimliğinin, inancının, tarihî şahsiyetlerinin fütursuzca istismara uğratılmasını kesinlikle tasvip etmiyoruz.
Başta Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere bütün yetkili ve ilgilileri, millî birliğimizi zaafa uğratacak bu gelişmeler karşısında sağduyu içinde, Türk milletinin bölünmez bütünlüğü için çalışmaya ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilelebet payidar olması hedefine kilitlenmeye çağırıyoruz.
Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesini, 08 Ekim 2013 tarihinde yürürlükten kaldıran düzenlemenin iptali istemiyle Türk Eğitim-Sen tarafından açılan davada, Danıştay 8. Dairesi, 24.04.2018 Tarihli, 2013/10501 Esas, 2018/2319 Karar Sayılı kararı ile işlemi iptal etmiştir.
Danıştay kararında, “Andımız” metninin Anayasa’mız ve millî eğitim sistemimizin temel amaç ve ilkeleriyle uyumlu olduğu, “Ant”ın kaldırılması için pedagojik ve yasal gerekçeler gösterilmediği ve dolayısıyla “Öğrenci Andı”nın kaldırılmasının haklı gerekçelere ve hukuki temellere dayandırılmadığı ifade edilmiştir.
İSTANBUL TÜRK OCAĞI SANAT EDEBİYAT HEYETİ ŞİİR YARIŞMASI SONUÇLANDI
İstanbul Türk Ocağı Sanat Edebiyat Heyeti tarafından İstanbul’daki üniversite öğrencileri arasında açılan şiir yarışması sonuçlandı.
Dört şair tarafından ayrı ayrı yapılan ön eleme sonunda 43 şiir, ikinci elemeye alındı. Bunlar arasında yapılan değerlendirme sonunda 19 şiir, son jüriye gönderildi. Prof Dr. Yakup Çelik, İsa Kocakaplan, Nazım Payam, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun’dan oluşan son jüri heyetinin ayrı ayrı yaptığı değerlendirme, aşağıdaki gibi sonuçlandı:
BİRİNCİ: AKDENİZ'İN KIZIL SAÇLI ACISI adlı şiiriyle Fatma SÖĞÜT
İKİNCİ: RÂSİH'İN GAZLİNE NAZİRE adlı şiiriyle Eyüp Tugay BAHAR
ÜÇÜNCÜ: BİN YILLIK BAHAR adlı şiiriyle Abdullah ALTINAY
MANSİYON: İSTİKBALİN ARDINDAN adlı şiiriyle Ayşe Melek KAYNAR, TÜRKİYEM adlı şiiriyle Muhammet MUHAMMEDOĞLU ve HADDEDEN RADDEYE isimli şiiriyle Kutlay ŞAHİN
Dereceye giren öğrencilerin şahsında yarışmaya katılan bütün adayları kutluyor, her birine ayrı ayrı sağlık, başarı ve huzur dolu bir ömür diliyoruz.
Tertip Heyeti Adına
Türk Ocağı Sanat Edebiyat Heyeti Başkanı
Yusuf DURSUN
Casusluk suçlamasıyla yargılanan bir “rahip”in tahliye edilmemesi üzerine, ABD Başkanı Trump ile yardımcısı Pence'in Türkiye'ye yönelik dayatmacı beyanları ve ardından ilan edilen yaptırımlar, özellikle Suriye'de PKK ve uzantılarına sağladıkları destek ve 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte ele alındığında, sözde müttefikin ülkemize açıkça savaş açtığı ortadadır. ABD'nin kâh vekâlet savaşı kâh darbe ve kumpaslar ile yürüttüğü savaş, şimdi ekonomik savaşa dönüşmüştür. ABD, küstah ve buyurgan bir tavırla Türkiye'yi "terbiye" edeceğini zannetmektedir. Maalesef 15 Temmuz'a rağmen içeride anlamlı ve mümkün olan en geniş uzlaşmayı sağlayamadığımızı gören küresel güç odakları, bu zaafımızdan yararlanmaya çalışmaktadır.
Türk Ocakları olarak, Türkiye anayasa değişikliği sürecine girmeden önce ısrarla "Türkiye'nin Tek Gündemi Beka Meselesidir" diye yazdık. Maalesef buna odaklanmak yerine sistem, seçim tartışmasına girdik. İnşallah artık siyasilerimiz, hadise vahamet kesp etmeden, topyekûn millî mücadele ruhuna uygun hareket eder.
Çok kullandığımız "beka" kavramını doğru anlamalıyız: Ekonomi kötüye gidiyor; borçlanma, üstesinden gelinemeyecek raddelere ulaşıyorsa bağımsızlığımız tehdit altına girer. Eğitim sisteminiz ruh ve istikametten mahrumsa istikbal kararır. Manevi değerlerin içi boşalırsa kimliksiz bir güruh oluruz. Bunların hepsi beka meselesinin hayati boyutlarıdır.
Dış odakların bizi kendi çıkarları için sıkıştırması, şartlar olgunlaşırsa da zayıflatmaya çalışması olağandır. Bize düşen, bundan şikâyet etmek değil; kendi aklımız ile meselelerimizi çözmek ve iç bünyeyi güçlendirmek; ortak değerler temelinde, üretimi ve yaratıcı düşünceyi teşvik etmektir.
Millet olarak kendimize şunu sormalıyız: 15 Temmuz musibetinden gereği gibi ders çıkardık mı? Hâlâ liyakat mi sadakat mi tartışması yapıyorsak cevap, maalesef “hayır”dır. Liyakat, aynı zamanda “sadakat”, yani “doğruluk”, “dostluk” ve “vefa” demektir. Ama “sadakat”ten, körü körüne itaati anlarsak işimiz gerçekten zordur.