İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu 24 Mart pazartesi günü İstanbul Türk Ocağını ziyaret etti. İlk olarak yangında tahrip olan yerleri inceleyip hakkında bilgi aldı. Ardından 2. Mahmut Türbesini ve Ziya Gökalp’in Kabrini ziyaret ettikten sonra İstanbul Türk Ocağı binasına gelindi. Burada İstanbul Türk Ocağı başkanı Dr. Cezmi Bayram ve yönetim kurulu üyeleri görüşüldü. İstanbul Türk Ocağı Başkanı Dr. Cezmi Bayram ziyaretin sonunda İstanbul Türk Ocağının gerçekleştirmiş olduğu “Avrasyada Türk Dili ve Tarihi Sempozyumu” ve “Bir Fikir Hareketinin Yüz Yılı Türk Ocakları” Sempzoyumlarının bildirilerinden oluşan kitapları Vali Hüseyin Avni Mutluya hediye etti.
İstanbul’da Hocalı’ya Adalet Haftası Düzenlendi
Tarih insanlık adına ilerlemelerle birlikte birçok acıyı da içinde barındırıyor. Bu acı olay ve hatıralardan bazılarını “insanlık” adına daha acı yapan ise onların fail ve müsebbiplerinin de insanlar olması. Bundan 22 yıl önce Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Bölgesi Hocalı Kasabası’nda da böyle bir vahşet sahnesi yaşandı: Hocalı Soykırımı. 26 Şubat 1992 gecesi Ermenistan silahlı kuvvetlerine bağlı birlikler Hocalı Kasabası’na girip resmi rakamlara göre 83’ü çocuk, 103’ü kadın toplam 613 Azerbaycanlı sivili katlettiler. Bu olay Karabağ Savaşı sırasında cereyan etmişti. Ancak yaşananlar savaş hukuku kurallarının ve alışılmışın ötesinde idi. Çünkü tamamen savunmasız insanlara karşı yapılan planlı ve kasıtlı bir harekâttı.
Ben Neden Türk’üm
Prof.Dr.Doğan Kuban
Sevgili Okuyucular,
90 yaşına yaklaşan bir insan olarak, kendi varlığıma güvenmemi sağlayan bir ulusal kimliği tanımlamak için yazıyorum. Aslında ben babası Çerkez, anneannesi Midilli’li, annesinin ailesi Ortaasyalı olan bir Türküm. Bunları yazarken kuşkusuz duygusalım. Bunlarla yaşadım. Ama hepsi gerçek.
Biz sadece Anadolu’yu Türk dilli yaptık. Burası asıl anavatanımızdır… Türk tarihinin gelişmesini öğrenen herkes Türklerde ırkçılık olmadığını görür.. Müslümanları ırk ve mezhep propagandasıyla birbirlerine düşürmek İngiliz emperyalizmi ile başlayan bir Batı stratejisidir.
Türkler hiç sömürge olmadılar. Her ırkla kardeş gibi yaşadılar. Sultan kulluğunu Cumhuriyetle aştık. Yeniden hiç kimsenin ve ‘Para’nın kulu olmamak dileğiyle
—-
Dünya bizi Türk olarak biliyor. Osmanlı pasaportu ile Güney Amerikaya giden Lübnan’lı Arab’a da ‘El Turco’ diyorlardı. Limni kökenli bir Rum profesör Osmanlı pasaport’u ile göç ettiği New York’da kendisine Türk dedikleri için kavga ettiğini anlatırdı. Cezayirli korsanlar İtalya kıyılarını vurduklarında İtalyanlar onlara Türk derlerdi. Avusturyalılar ve Ruslar hep Türklerle savaştılar. Araplar da Türk (çoğul etrak) derler. Devşirme Yeniçeri ordusu Türk ordusudur. Marco Polo Anadolu’dan geçerken Türkler vardı. 13. yy.dan önce Bizanslı tarihçilerin söz ettiği bütün bozkır göçerleri, değişik adlar altında Gök Türkler, Hazarlar, Peçenekler Kumanlar, Polovzi’ler, Karahanlılar, Selçuklular, Gazneliler, Kuzey Hindistanı fethedip devlet kuranlar hep Türklerdir. Babür oğulları da Türkçe konuşuyorlardı. Osmanlı esperantosu da halkın kullandığı bir dil olmadı.
Düşüncemi Türkçe anlatıyorum. Bunun etnik kökenle ilgisi yok. Genetik çok kökenlilik, önemli bir hoşgörü kaynağıdır. Teknik Üniversite’de Bulgaristanlı Türk, Makedonyalı Türk, Anadolu’lu Türk, Çerkez, Laz, Gürcü, Tunceli (Dersim)’li Kürt, Azeri-İranlı, Urfalı Arap, Yahudi, Rum, Ermeni, Giritli, gibi İmparatorluğun her köşesinden gelmiş gençlerle birlikte okudum. Aynı üniversitede öğrencilerim içinde Iraklı, İranlı, Suriyeli, Balkanlı, Yunanlı, Bulgar Kıbrıslı öğrencilerim oldu.
Bu toplum tarihini öğrenemedi. Birkaç hikaye ile yetiniyor. Oysa dünya tarihinin odağı olan Avrasya tarihinin biçimlenmesinde rol oynayan en büyük aktörler arasında Türkler var. Her fethettikleri, yerleştikleri toplumun kültürünü almışlar. Çin’de Çinli, Hint’te Hintli, Orta Asya ve İran’da İranlı olmuşlar. İslamı Araplardan, şiiri ve tasavvufu İranlıdan almışlar. Devlet bürokrasinin dili Osmanlıca halkın anlamadığı bir Esperanto.
TÜRK OCAKLARI İSTANBUL ŞUBESİ GENEL KURULU YAPILDI
Türk Ocakları İstanbul Şubesi Genel Kurulu 4 Ocak Cumartesi günü saat 11.00’ de seminer salonunda gerçekleşti. Genel Kurul , saygı duruşu ve İstiklal Marşıyla başladı.
Türk Ocakları İstanbul Şubesi seminer salonunda gerçekleştirilen kurula , Abdülkadir Donuk, Ahmet Yörük , Ali Doğan , Saadettin Ökten, Metin Akar, Mustafa Erkal , Hüseyin Sarıkoç ve diğer üyeler katıldı.İstiklal Marşının ardından , “ Türk Ocağı Marşı “ ve “ Türk Ocakları Belgeseli “ izlendi. Genel kurulun Divan Başkanlığını Avukat Şerafettin Yılmaz yaptı. Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz’ün Genel Kurul mesajı okundu . Türk Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Dr. Cezmi Bayram , İstanbul Ocağının faaliyet raporunu okumak üzere söz aldı.
Türk Ocağı Gençlik Kolları olarak vefatının 38. sene-i devriyesinde H.Nihal ATSIZ'ı andık. H.Nihal ATSIZ'ı yakınen tanıyan Osman Fikri SERTKAYA Hocamiz bize H.Nihal ATSIZ'ı ve eğer ATSIZ yaşasaydı Türkçü fikirleri doğrutusunda, Türk Dünyası üzerinde neler düşünebileceğini Türk Ocağı'nda anlattı. Osman Fikri SERTKAYA Hocamız Atatürk’ün H.Nihal ATSIZ için "Tam benim aradığım adam" ifadesiyle Atsız'ın Türkçü fikirlerini beğendiğini beyan etmiştir. Hocamız Atatürk'ün vefatından sonra Sabahattin Ali'nin başını çektiği sol bir grubun İnönü'yü de Türkçülere karşı kışkırttığını belirtmiştir. Osman Fikri Sertkaya H.Nihal ATSIZ'ı ilk okulu bitirdiğim yazında babamın hediye ettiği "Bozkurtlar Ölüyor" ve"Bozkurtlar Diriliyor" kitaplarıyla tanıdım diyor ve ekliyor; "H.Nihal ATSIZ kendisine hiçbirşey danışmamak şartıyla hayat hikayesini yazmama müsade etti." Kültür Bakanlığı Yayınlarindan yayınlanan NİHAL ATSIZ kitabını Osman SERTKAYA Hocamız hazırladı. Hocamız bu kitabı okuyan devrin CHP partisi senatörünün bir sözünü aktardı: "Biz Atsız' sadece ırkçı sandık ama şair,yazar,edebiyatçı Atsız'ı bu kitapla tanıdım". Hocamız , ATSIZ'ın vefatının 27. senesinde yazılmış bir mektubu okudu. Mektupta geçen şu cümleyi vurguladı: “ Atsız, toprak mi olmuştu? Hayır olsa olsa toprak Atsız olurdu.” Ayrıca Atsız'ın oğluna vasiyeti olarak ortada dolanan yazı safsatadan başka birşey olmadığını belirtti. Osman SERTKAYA, "Tanrı Türk'ü korusun!" diyerek konuşmasını bitirdi ve soruları yanıtladı.
İstanbul Türk Ocağı Gençlik Kollarının bu sene her ay periyodik olarak düzenleyeceği gençlik sempozyumlarının üçüncüsü “Türk Dünyasında Kadın” 29 Aralık Pazar günü 12.30’da İstanbul Türk Ocağı Gençlik Kolları Başkanı Barış Onur SARGIN’ın açılış konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasının ardından ilk oturumun başkanı Betül KARAVELİOĞLU tarafından yönetilmek üzere başladı. Birinci oturumun ilk konuşmacısı Anadolu Fakültesi İletişim Bilimleri Fakültesi mezunu Murat MUSLU "Türkiye'de Kadının Statüsü ve Toplumsal Cinsiyet" konulu sunumunu yaptı. Murat MUSLU, "Baba Beni Okula Gönder" ve "Kardelenler" gibi kampanyalar artırılması gerektiğini vurguladı. Murat MUSLU konuşmasını Hacı Bektaş Veli'nin "Bizim nazarimizda kadin erkek farkı yok. Eksiklik ve noksanlık senin görüşlerinde" sözleriyle bitirdi. İkinci konuşmacı, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi Dilek AKGÜMÜŞ "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Siyasi Hayatımızda Kadın" başlıklı tebliğini sundu. Dilek AKGÜMÜŞ, Birinci Meclis döneminde kadının oy hakkının gündeme gelmesinin bile tepki çektiğini ve Hilmi Tunalı’nın bu tepkilere karşı çıkıp, vekillere annelerinizin kaderine tepki veriyorsunuz dediğini vurguladı. Dilek AKGÜMÜŞ’ün sunumunun sonunda konuşmacılar, dinleyicilerin I. Oturum ile alakalı sorularını cevaplandırdı. Konferansın I.Oturumu, oturum başkanı Betül KARAVELİOĞLU 'nun değerlendirme konuşması ile sona erdi.
Türk Ocakları,ikinci yüzyılda milletimizin önüne,insanlık için yeni hedef koydu.Bu medeniyetimizin ihyası ile hayat bulacak olan ''Yeni Medeniyet Tasavvuru''nun va'zı ve tebliğidir.Türk mefkûresi daha Oğuz Kağan'dan itibaren bütün insanlığı kucaklar.İslâmi kabulümüzle, mefkûremiz,millî,islâmî ve insanî hususiyetiyle yine bütün insanlığa hizmeti esas almıştır.Gerek kadim medeniyetimizi anlamak,gerekse medeniyet tasavvurumuzu esaslarını ortaya koymak bakımından da tarih öğretimi önem arz etmektedir.
(Dr.Cezmi Bayram-İstanbul Türk Ocağı Başkanı-Avrasya'da Türk Dili ve Tarih Eğitimi Sempozyum Bildirisi Önsözü)