15 Temmuz darbe girişiminden sonra casusluk ve terör örgütlerine yardım suçlamasıyla tutuklanan Amerikan vatandaşı Rahip Andrew Brunson’ın ev hapsi şartıyla tahliye edilmesi üzerine ABD-Türkiye ilişkilerinin daha da yumuşaması beklenirken, 26 Temmuz 2018’de önce Başkan yardımcısı Pence, sonra da Başkan Trump, Brunson serbest bırakılana kadar Türkiye’ye yaptırım uygulanacağı şeklinde açıklama yaptı.
Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri (Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Sözcüsü ve Dışişleri Bakanı) bu tehditlerin kabul edilemeyeceğini ifade eden açıklama yaptı. Dün ise ABD yetkili makamları, yine Brunson vakasını bahane ederek İçişleri ve Adalet Bakanlarımız hakkında yaptırım uygulayacaklarını açıkladılar. Burada hedefte, adı geçen bakanların değil doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti Devletinin olduğu aşikârdır. Yargısız infazlarıyla kötü nam salmış, Türkiye’deki alçak 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin arkasında olduğu açık olan bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hukuk dersi vermeye kalkışması ve hele hele emirler yağdırması, tehditler savurması had bilmezlik ve küstahlıktır. ABD bugün dünyanın bir numaralı askerî veya ekonomik gücü sayabilir ama binlerce yıllık bir tarihe ve medeniyete sahip büyük Türk Milleti’ne saygısızlık edemez.
Türkiye tarihî bir kavşaktadır. Bu dönemeçte, ABD’nin tahakkümünden çıkalım derken Rusya’nın ve Çin’in kontrolüne girmek riskini de göz ardı edemeyiz. Türkiye, bu coğrafyada “bağımsız bir bölge gücü” olarak çok-yönlü ilişkilerini oturtmanın yollarını bulmalıdır. Tarih ve coğrafya bizi Türkistan, Kafkaslar, “Ortadoğu” olarak adlandırılan merkezi İslam dünyası ile Balkanların kavşağına yerleştirmiştir.