Türk Ocakları 100. Yıl Armağanı...

 

Bugünün mirasyedi yazarlarından vatan, millet, istiklâl, bayrak gibi millî değerlerin binlerce şehidin kanı pahasına elde edildiğini bilmeleri ve bu değerlere sahip çıkmaları beklenmemelidir. Zira onların vatan, millet, bayrak diye bir meseleleri yoktur. Oysa bir eli yağda, bir eli balda sürdürdükleri bu lüks hayatı vatana, millete ve bayrağa borçludurlar. Aslında bunu onlar da bal gibi bilirler ama bilmezden gelirler. Aksi halde menfaatlerine halel gelir...


Malumunuz geçmiş, geleceğe tutulan bir aynadır. Biz tarihimize bakarak istikbalimizi şekillendiririz. Kanaatimizce 20. yüzyıla girerken Yeni Osmanlıların, İmparatorluğu vücuda getiren bütün unsurları “Osmanlı şemsiyesi” altında birleştirme düşüncesi nasıl devletin parçalanmasıyla sonuçlanmışsa, bugünlerde -yukarıda vasıflarını sıraladığımız- mirasyedi yazarlar tarafından allandıra ballandıra anlatılan “Türkiyelilik” modasının akıbeti de korkarım aynı olacaktır. 


II. Meşrutiyet sonrasında ayrılıkçı akımların gün geçtikçe arttığını, fakat Devleti yöneten “İttihat ve Terakki” nin hâlâ “ittihâd-ı anâsır” (Osmanlıcılık) politikasını sürdürmekte olduğunu gören milliyetçi aydınlar; Genç Kalemler, Türk Derneği, Türk Yurdu gibi dergilerde Türklük fikrini öne çıkarmaya başlamışlardı... Bu sürecin sonucunda “Her türlü parti ihtilaflarının üstünde ve her türlü siyaset dağdağalarının haricinde yeni bir cereyan” olarak 25 Mart 1912’de Türk Ocağı kurulur.


“2012”, kısaca arka planını anlatmaya çalıştığımız “Türk Ocakları” nın kuruluşunun 100. yılı... Türk Ocakları, Türk Yurdu dergisinin Mart 2012 sayısını bu tarihî olaya hasrederek özel bir sayı çıkarmış ki emeği geçenlere minnettarlığımızı ifade edecek kelime bulamıyoruz...


640 sayfa (büyük boy) tutarındaki “Türk Yurdu”nun bu özel sayısında, çoğunluğunu akademisyenlerin kaleme aldığı 58 makale yer almaktadır.


Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür’ün “Binamız Neden Alınamadı, Nasıl Alınabilir?” başlıklı yazısını okuyunca “malum çevrelere taşınmazlarının adetâ davul zurna ile verildiği” bir ortamda, Türk Ocakları’na kendi binasını vermemek için nasıl bin dereden su getirildiğini görüyor ve gayrı ihtiyarî Necip Fazıl’ın şu mısraı dökülüyor dudaklarımızdan; “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” 


Unutmadan şunu da ilave edelim ki Türk Yurdu’nun söz konusu sayısında, Şubat ayında kaybettiğimiz Yılmaz Öztuna için de bir dosya hazırlanarak bu önemli tarihçimiz çeşitli yönleriyle okuyucuya tanıtılmıştır.


Yazımızı İsmail Acar’ın “1912’den 2012’ye Türk Ocakları-Tarihi-Çalışmaları-Görüşleri” başlıklı makalesinden bir alıntı ile bitiriyoruz:


“Türk Ocakları, Türk milletinin ‘var olmak’ve ‘var kalmak’ azim ve iradesini canlı tutabilmek için 100 yıl önce kurulmuş asırlık bir gönüllü sivil toplum kuruluşudur. Türk Ocakları, adı üzerinde ‘Türk’ün ocağının tütmesi için’ kurulmuştur. Türk Ocağı, Türk’ün ocağını tüttürmek için her çeşit faaliyeti yapar ve destekler. Varlık sebebi dün de bugün de yarın da budur.” 
“Türk Yurdu”nun 100. yılı dolayısıyla 2011 yılı boyunca 12 anıt sayı çıkaran ve bu başarısını “Türk Ocakları 100. Yıl Armağanı” ile taçlandıran Türk Yurdu dergisinin yönetici ve yazarlarını tebrik ediyoruz. Allah sa’ylerini meşkûr eylesin...