Türk Ocakları olarak 15 Temmuz ihanetine karşı tavrımızı net ve açık bir şekilde ortaya koyduk. Bu hain darbe ve iç savaş girişimini teşhis ve teşhir ettik. Türk tarihinin bu en büyük ihaneti karşısında yapılması gerekenleri ta başından beri serinkanlı bir üslupla kamuoyuna açıkladık. Suç işleyenlerin hak ettikleri şekilde cezalandırılmasını, kuru ile yaşın ayırt edilmesinde hassas davranılmasını ikaz ettik. Devlet hiyerarşisi dışında başka merkezlerden emir alarak devlet yönetim kademelerinde görev yapılamayacağını, bu manada devletin ortak kabul edemeyeceğini belirttik. Emanetin ehline verilmesini, liyakat ölçüsüne riayet edilmesini devamlı olarak vurguladık. Bu çerçevede, 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamudan ihraç edilenlerle ilgili olarak aşağıdaki görüşlerimizi Türk milleti ile paylaşmayı bir görev addediyoruz:

1) Olağanüstü Hal yetkilerine dayanılarak çıkarılan bu KHK ile 42881 kamu görevlisi, FETÖ/PDY ile irtibatları gerekçesiyle ihraç edildi. Daha açığa almalar başladığından beri pek çok kişinin suçsuz olduğu halde mağdur edildiği yönünde sayısız şikâyetler gelmekteydi. Partiler, memur sendikaları, gazeteler bunları duyurdu. Hükümet haksızlıkları önleyeceği taahhüdünde bulundu. Buna rağmen ihraçlarla birlikte büyük mağduriyetlerin meydana geldiği yaygın bir şekilde dillendirilmektedir.

2) Olağan dışı bir dönem yaşadığımızın farkındayız. Ancak şunu asla hatırdan çıkarmamalıyız: Bir devlet ancak ve yalnızca adaletle ayakta durabilir. Adalet, herkese hakkını vermektir; bu manada suçlulara da hak ettikleri cezayı vermektir. Herhangi bir soruşturma, inceleme ve savunma hakkı vermeksizin masum insanların hayatlarını karartmak, itibarlarını zedelemek, suçun şahsiliği ilkesini göz ardı ederek, suçu olmayan aile fertlerini de cezalandırmak ve bu kişilerin toplumda adeta vebalı muamelesi görmelerine sebep olmak ise büyük haksızlıktır, zulümdür. Asılsız ihbarları teşvik etmek, bu ihbarlar sonucu, ortada somut delil olmaksızın insanları işinden atmak, tutuklamak ve bütün bunları yaygın bir şekilde uygulamak devlete güven duygusunu tahrip eder.

3) İhraç listelerinde, Türk milliyetçisi olduğuna ve dün Hizmet/Cemaat denilen, bugün devlet tarafından FETÖ/PDY olarak tescillenen yapının üyesi ve destekçisi olmadığına kesin olarak emin olduğumuz kişiler bulunmaktadır. Ayrıca, öğretmen, memur, kâtip, teknisyen, sağlık memuru vb. pek çok kişi muhtemelen bir gazeteye abone oldukları, bir bankada çocuklarının okul taksiti veya ev kirası için hesap açtıkları, çocuklarını bu yapının düne kadar devletin izniyle ve denetimi altında çalışan okul ve dershanelerine gönderdikleri için mağdur edilmişlerdir.

4) Tekraren belirtelim ki, kanunlara göre suç işleyenler işledikleri suçun cezasını görmelidir. Ancak daha düne kadar devletin desteğiyle faaliyetini sürdüren bu yapının kurumlarında çalıştığı, çocuk okuttuğu veya banka hesabı açtırdığı için kişileri terör örgütü üyeliği veya örgüte yardım ve yataklıkla suçlamak haksızlıktır. Bunların hiçbirini yapmadığı halde asılsız ihbarlarla insanları işinden etmek ise apaçık zulümdür.

5) Devlete düşen görev, örgüt yapılanması içinde yer alan ve bunu devam ettirenleri, fiilen darbede yer alanları ve önceki dönemlerde de kanunlara göre suç sayılan fiilleri irtikap edenleri (sınav yolsuzluklarından kurban paralarına vb.) hak ettikleri şekilde yargılayıp cezalandırmaktır. Bunların dışında kalanlar için 15 Temmuz bir milattır. Millî birliğimizi, toplumsal dayanışmamızı güçlendirmek için hukuk devleti olmanın gereklerine ve adalet ilkelerine harfiyen uymalıyız.

6) Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere yöneticilerimizin 15 Temmuz’da ve Yenikapı’da simgeleşen millî uzlaşma ruhunu güçlü tutmaları elzemdir. Aksi takdirde, çok zor bir dönemeçten geçen ve büyük bir darbe ve tahribata maruz kalan devletimizin ve milletimizin yeniden dirilişi ve yapılanması sürecinde, bu tarihî fırsatı heba etmiş oluruz.

Sözümüzün özü şudur: Devlet ihaneti affetmez; adaletten de ayrılmaz.