Türk Ocakları İstanbul şubesi olarak, 100. yıl sohbetlerinde bu hafta, Gazeteci Ülkü Akgündüz ile “Kayıp Türkler” konusu ele alındı. 

   Zaman zaman duygusal anlara tanık olduğu, Suriye’de başlayan ilginç yolculuğunu paylaşan Akgündüz, şunları söyledi: “ Suriye komşumuz olduğu için yolculuğa oradan başladım. Merak ediyordum, orada Türklerin yaşadığını bilmiyordum. Suriye’de Türkler nerelerde yaşıyorlar? Halep’te varlar. En çok oradakiler etkiledi beni. Türkçenin serüvenini takip etmek gibi oldu, Kayıp Türkler kitabı. Suriye’deki Türklerin konuştukları Türkçe, bizimkine oldukça yakın. Ancak, Suriye Türkleri Türkçe konuştukları zaman, Suriyeliler onlara, ‘Eğri dille konuşma.’ derlermiş. Bu Türklerin hepsini tek çatı altında toplamak zor. Kendilerini konar-göçer Türkler olarak tanımlıyorlar. Suriye’den sonraki durak, Mısır’dı. Bu insanların ortak noktası, unutulmuşluklarına dair küskünlükleri. Mısır’dakiler beyaz Türkler. İçlerinde paşa torunları, mutasarrıf torunları olanlar var. Mısır’da, II. Abdülhamit’in torunu İnci Osmanoğlu ile konuştum. Bu insanlarda, Türkiye aleyhinde konuşmak gibi bir eğilime rastlamadım. Oradaki tüm röportajlarımı Türkçe yaptım ve bu çok mutluluk vericiydi. Mısır’dan sonra Libya’ya geçtim. Her ülkede, durum birbirinden çok farklı. Libyalılar bize, ‘Bizi diğer Araplarla karıştırmayın, biz sizi arkadan vurmadık.’ diyorlardı. Halk içinde, Osmanlı ve Türk asıllı olduklarını iddia çabası var. Osmanlı’ya ve Türklere sevgi ve bağlılık var. Libya’dan Tunus’a geçtim. Orada hiçbir röportajımı Türkçe yapamadım. Aradan uzun yıllar geçmiş. Tunus, benim için çok verimli geçmedi; ancak çok etkileyen hikayeler de oldu. Soyadı Türkî olan bir ressam, Türkçe bilmediği için üzülüyordu. Cezayir’e geçtim… Orada soyadı Bursalı olan birisi vardı: Nasire Bursalı, ‘Osmanlı kendi dilini öğretse idi, biz Fransızca konuşmak zorunda kalmazdık.’ dedi. Cezayir’den sonra Yemen’e geçtim. Asıl talihsiz olanlar orada, bence. Kastım şehitlerden ziyade, Osmanlı kültürünün devamlılığını sağlama çabaları. Evlerde Türkçe az-çok biliniyor. Yemen’in ardından Lübnan, oradan da Sudan. Sudan kitaptaki en zayıf halka. Kayıp Türkleri ele almak, parçalanmış bir tesbihin tanelerini toplamak gibi. Onların hepsi, kimliğine kavuşmak istiyor. Türkler, umarım, dış politikasını kayıp Türklere daha fazla yöneltir.” dedi.