Öyle zannediyorum ki, ABD'deki Başkanlık seçimleri, son yapılan kadar hem ABD ve hem de dünya kamuoyunu bu ölçüde meşgul etmemiştir. Zira, ABD kuralların uygulandığı, Başkan dahil herkesin yetki ve sorumluluklarını zorlamadığı, her şeyin sistemleştirildiği, gelenekleşmeye önem veren ve bunu kurucu ilkeleri göz önünde bulundurarak geliştiren ve bu yönleriyle dünyaya örneklik iddiası taşıyan bir ülke idi. Bir yandan dünyanın en zengin, en ileri teknolojilerine sahip, hayalleri ve rüyaları olanlara, bunları gerçekleştirme imkânları sunması sebebiyle, bütün büyük beyinleri kendine çeken ve bunların başarılarıyla da kendini daha da büyüten ve geliştiren devleti idi ve dünya lideri iddiası taşıyordu. Bu vasıflarıyla, içeride ne kadar kurallara bağlı ise, dışarıda da o kadar kural tanımaz, ülkeleri istikrarsızlaştırmak için her yolu mübah sayıyordu. Görünüşte demokrasiyi yaygınlaştırmak ve ylerleştirmek hususunda yardımcı olmaya çalışıyor ve fakat her türlü anti demokratik uygulamayı mübah görüyordu. Bir çok ülke gibi Türkiye de bu hoyratlıktan nasibi defalarca almıştır.

Diğer taraftan, ABD'de yaşanan seçim süreci ve nihayet 6 Ocak 2021'deki olayları hem hayretle, hem ibretle hem endişe ile ve biraz da "oh olsun" duygularıyla tâkip edilmekteydi.

Endişe edilmekte idi. Çünkü gerek ABD'de olayların arkasındaki zihniyet ve gerekse diğer ülkelerde benzer gelişmelerin ve liderlerin ortaya çıkışı 2. Dünya Savaşı öncesini hatırlatmakta idi. Halkın mağduriyet duygularını ve her toplum da farklı derinlikte de olsa mevcut olan fay hatlarını tahrik ederek iktidara gelen liderlerin hem ülkelerini ve hem de dünyayı yangın yerine çevirdikleri görülmüştü. Bu liderlerin tamamı da, demokrasinin zaaflarını değerlendirerek ve kullanarak iktidara gelmişler ve sonra kendileri kral zannederek marazî hallerininin gerektirdiği davranışları göstermiştir. Bu sıra Hitler'in çokca hatırlanması bundandır.

Hayret edilmekte idi. Çünkü, ABD gibi kuvvetler ayrılığının tam işlediği ve sistemin arızasız yürümesi için olağan üstü dikkat gösterildiği bir ülkede cereyan eden ve "demokrasiye ihanet" kabul edilen olayların çıkması ve demokrasilerin en basit kaidesi olan, sandık sonuçlarına saygı göstererek kaybedeninin medenice çekilmesi düsturu yerle bir edilmişti.

İbretle tâkip edilmekle beraber, henüz bu hususta ne ABD'de, ne de diğer ülkelerde bir gayrete ve fikir göliştirildiğine şâhit değiliz.

"Oh olsun" duygusunu anlamak mümkündür. Çünkü, ABD gücünü "kovboy" filmlerindeki gibi uygulama alışkanlığını devam ettirmiş, bir çok ülkede ssadece istikrarsızlığa sebep olmamış; ayni zamanda kan ve göz yaşı akmasının, fukaralığın devamının da âmili olmuştur. Ancak, bu ülkeler bakımından da sadece "oh olsun" demek gelecekte sağlam ilerlemelerine sistemlerini ahenkli ve istikrarlı kurmalarına yetmeyecektir.

BU DUYGULARA SEBEP NEDİR?

Bütün dünyayı böyle duygulara sevk eden olaylar, ABD'nin seçime giren Başkanı'nın, Trump'ın, oylamalar başladıktan sonra sonuçları geçersiz saydırmak için her türlü yalan ve iftiraya baş vurarak sürekli kendi taraftarlarını tahrik ve takhim etmesi, neticede de Demokrat aday Biden'in seçildiğinin ABD Kongresi'nin iki kanadınca teyit edileceği 6 Ocak günü eyleme çağırması ile başlamış ve gelişmiştir. Televizyon ve gazetelerden her kesin tâkip ettiği "Kongre baskını" ABD toplumunun da hayal etmediği görüntülere sahne oldu. Demokrasinin beşiği olmakla övünen ülkede Biden'nin tabiriyle "Özgürlüğün kalesine ve demokrasiye görülmemiş bir saldırıda bulunuldu.""Onlar protestocu değil, teröristti, ayak takımı" idi. Bilindiği gibi seçmenler delegeleri seçmiş, delegeler de 14 Aralık 2020'de toplanarak 232'ye karşı 306 oy ile Biden'i Başkan seçmişti. Kongre 6 Ocak 2021 toplanacak ve bu neticeyi yapacağı oylama ile teyit edecekti. Seçimi kendisinin kazandığı iddiası ile daha önce mahkemelere, hattâ yüksek mahkemeye müracaat eden, buralardan ret cevabı alan, Georgia Valisine ve yetkililere seçimlere hile katılması tâlimatı veren Trump bütün ümidini Kongre'deki oylamaya bağlamış, bunun o gün Kongre'de başkanlık yapacak Yardımcısı Pence'ten talep etmiş, onun da"hayır" cevabıyla taraftarlarını Washington'a çağırmıştır. Onların eylemini bizzat yönetmiş, olaylar sırasında "sizi seviyorum" mesajı atarak, onları cesaretlendirmiştir.

Böylece, kesinleşmiş bir seçim sonucunun Anayasa gereği, Kongrece "teyit edilmesi" engellenerek geçersiz sayılmasına, seçmen iradesinin yok sayılmasına: millî iradenin tecelligahı Kongre'nin toplanması engellenerek demokrasinin en temel kurumuna, kısaca doğrudan demokrasiye darbe vurulmasına; daha önemlisi bu darbenin Anayasayı korumak üzere yemin eden bir Başkan tarafından davet ve teşvik edilmesine şahit olduk.

Trump bu neticeyi dört yıl boyunca tâkip ettiği siyaset ile sağlamıştır. ABD'deki gelir dağılımındaki adaletsizlikten istifade etmiştir. Devletin kurucusu ve sahibi telâkki edilen "beyaz" işsizleri ve fukaraları tahrik etmiştir. Bunların haklarının göçmenler yüzünden kaybedildiğini ieleri sürmüş ve sürekli göçmenler ve özellikle müslümanlar aleyhine bu kitleyi kışkırtmıştır. Zencilerde ve göçmenlerdeki doğum oranlarını ileri sürerek gelecekte ABD'nin idaresinin beyazlarda olamayacağını ifade etmiştir. Büyük elçiliğini Kudüs'e taşıyarak buranın İsrail'in Başkent'i olmasını kabul ettiğini göstermiştir. Rakiplerine hakaret ederek, onlara hain diyerek ve aşağılayarak toplumu kamplaştırmayı ve ayrılıkları derinleştirmeyi siyasetinin esası hâline getirmiştir. "Eritme tavası" sembolü ile dünyanın bir çok ülkesinden gelen insanları kaynaştırdığını iddia eden ve böylece teşekkül eden "Birleşik" Amerka'yı ayrıştırmıştır. Bütün bunlarda da kendi adına başarı gösterdiği açıktır. Seçimlerde oyların yarısına yakınını almıştır ve 6 Ocak'ta yapılan bir ankette de hâla yüzde kırkbeşlik bir desteğe sâhip olduğu görülmüştür.

ABD bu saldırıyı şimdilik hafif atlatmış intibaını vermeye çalışmaktadır. Bir kere, Trump'a kendi yardımcısının da karşı çıkması, iki bakanın hemen istifası ve yine önemli görevlere getirdiği bazı kimselerin istifası, olaylar yatıştıktan sonra yapılan "teyit" oylamasında; 100 üyeli Senato'da 6-7 üye dışında ve 435 üyeli Temsilciler Meclisi'nde de 211 Cumhuriyetçi üyenin 130 üye dışında Cumhuriyetçilerinde müspet oy vermesini birliği koruma gayreti olarak yorumlamak mümkündür. Ayni şekilde, 5 kişinin hayatını kaybettiği bu olayda az sayıda kişininin tevkif edilmesini de meselenini yatıştırılması düşüncesinden kaynakladığıı düşünülebilir.

ABD demokrasisi büyük yara almıştır.Dışarıda "demokrasinin beşiği" alay konusu olmuştur. Ancak kabul etmek gerekir ki, ABD'deki kuvvetler ayrılığı, diğer kurumların yetki ve sorumluluklarının idraki içinde davranmaları, meselâ mahkemelerin ve önemli sayıda üyesi Trump tarafından tayin edilen Yüksek mahkemenin, onun isteklerine cevap vermemesi, Kongre'nin teyit oylamasındaki tavrı, özellikle medyanın tutumu yine de gelecekten ümitli olmaya sebeptir.

Yine Biden'in şu sözleri mühimdir:

"Bizim demokrasimizde Başkan,hiçbir şekildre 'Kral' değildir. Demokrasimizin üç eşit ve bağımsız kolu vardır ve Başkan kesinlikle kanunların üzerinde değildir. Yargının işi,Başkan'ın emirlerini yerine getirmek değildir. Hukuk drevletiyiz, hukukla yönetiliriz".

"Donald Trump demokrasimize zarar verdi, eski askerleri siyâsete âlet etti. Mahkeme yargıçlarıyla başkanlığı kazanacağını düşündü. Seçimin mahkemlede biteceğini , yargıçların ona başkanlığı hediye edeceğini düşünüyordu. Ancak Yargı sorumluluk aldı ve görevini yerine getirdi."

Ancak, bu tespitler doğru bir başlangıç için önemlidir. Fakat, bu kadar derin hâle gelen kamplaşma Biden'in gayreti kadar, Cumhuriyetçilerin de tutumu ile nispeten giderilebilir. Ne var ki ABD'nin zaafları da ortaya çıkmıştır. Hem iç

Facebookta Paylaş Tweetle